Kardan hikaye….

picture-1.png

O zamanlarda bembeyaz olurdu her taraf…

Ama şimdiki gibi 3 günlük bir mevzu olmazdı kar taneleri ile olan dostluğumuz. Sabah annemin uyan bak her taraf kar olmuş dediği anda başlayan heyecanlarla dolup taştığımız sair zamanlardı. Bir an evvel kalkılmalı, kahvaltı geçiştirilerek yapılmalı, çayın sıcağı ile damaklar haşlanmalı ama bu duruma kafa takılmamalıydı o zamanlar… İki kat çorap giyilmeli, bodrumdan lastik çizmeler çıkarılmalı, atkılar sıkıca örtülmeliydi. Merdivenler tek nefeste bir yamaçtan yuvarlanır gibi inilmeli ve ilk kar düzlüğüne yüzü koyun atlanılmalıydı.

Arkadaşlar toplanmalı, boyumuzdan büyük küreklerle koca koca birikintiler yapılmalıydı.

Öncü ekip dolaşmalı etrafta yaptığı kartopları ile nişancılığını geliştirmeliydi.

Dile kolay senede kaç kere bu fırsat ele geçebilirdi ki. Takımlar kurulmalı, kaleler yapılmalı, sen benim takımdasın o senin takımda didişmelerinin ardında bilmem kaçıncı kar meydan muharebesi başlamalıydı. Dakikalar dakikaları, saatler saatleri kovalamalıydı. On kaplan gücü ile atılan kartopları, on ayı gücü ile karşılanmalı, komutanın emriyle hücuma geçilmeli ama mağlup dönülmemeliydi. Canlar yansa bile belli edilmemeliydi.

Akşam ezanı ile birlikte buz kesmiş vücudumuzla merdivenleri çıkmak zorunda kalır, kapının önünde anne fırçası yenirdi. Ayaklar hissedilmediğinden midir bilinmez o çizmeler ayaktan çıkmak bilmezdi. tepeden tırnağa soyulurduk derimiz yüzülürcesine… Annemiz bişeyler söylerdi ama biz sobaya ayaklarımızı yapıştırmaktan başka birşey düşünmezdik o an…

Buruş buruş olmuş derimiz sobaya yaklaştığında yüzümüz kızarırdı.

Hasta olacaksın ninisini dinlerken uykuya dalardık. Uyurduk… Nereden bilebilirdik ki kartanelerimiz birgün yolları kapatan düşmanlar olacak bizler için…

Sesler gelmeyecek bi yerlerden sabahları…

“Oğlum kalk artık bak her taraf kar olmuş!”

Kapısı kilitli düş bahçeleri ve sarma-aşıklar

picture-4.png

 

Sarmaşıklar vardı. Binanın yüzünü örmüş, gözlerini açık bırakmış başıboş sarmaşıklar. Arada bir uzanıyorlardı balkonuna. Güneş hep vardı ama ne faydası vardı ki?

 

Bi yerlerden sesi geliyordu kemanın. Ağlıyordu. Saçlarına dokunan parmaklar vardı.

 

Notalar kaçışıyorlardı bilmiyoruz neden? Şimşekler vardı beynimizin içinde çakan. Ve ışığından değil gürültüsünden korkuyorduk.

 

Bağlamalar sabırsızlıkla bekliyordu ellerine kavuşmak için sahiplerinin.

 

Uzaklardan ayak sesleri geliyordu ritmini tutturmuş. Salıncaklar sallanıyor, çocuklar koşturuyorlardı.

 

Kokular vardı ama açmamıştı çiçekler. Ağaçları vardı köksüz. Belki öksüz… Kuşların gagalarını daldırdığı bir avuç su aynı zamanda ayna oluyordu bakınca.

 

Bembeyaz çitlerin öte tarafında açılan kapıdan içeri sızıyordu güneşin son ışıkları.

 

İki farklı boyutta, iki ayrı hayatı yaşayan aşıklar vardı.

 

İki ayrı duvara uzanmış birbirine sarılan…

 

Kapı kilitliydi düş bahçesinde ve satırlar kaçışırken tam da şu anda sarma-aşıklar çoktan tırmanmaya başlamışlardı birbirlerine ördükleri duvarın nemli dokusunda…